Hazır gençtürksel yeniden başlamışken en azından haftada bir sinemaya gitmeye karar verdim. Zaten son dönemde Palladium'da bolcana giderkene piyango gibi geldi bu kampanya. Gerçi dezavantajları da yok değil (insanlar ahh insanlar diye şarkı sözleri..) ama 22'' den daha iyidir keyiflidir beyaz perde. Aslında sinemaya olan ilgim hakkında da bir yazı yazmalıyım bir ara. Akmerkez'in sinemasının lise yıllarımda oturma odam gibi olmasından bahsetmeliyim sanırım. :)
Neyse konuya döner isek, Pazartesi yapay çimlerde ter attıktan sonra şirketten bir arkadaşla sinemaya gitmeye karar verdik. (Crazy Apple a sevgiler) Teknoloji çağının getirdiği nimetlerden biri olan Jasjam sayesinde hemen salonları araştırmaya başladık. Crazy Apple Türk Sinemasına destek verme sevdası içinde "Aşk Tutulmasına" gidelim diye buyurmuş olmasına rağmen zaman kısıtları yüzünden bu filme gidemeyeceğimizi erkenden anlamış olduk. Richard Gere oynuyorsa gidilir diyerek (tamam kabul bunu sadece ben söyledim aslında) Tepe Natiulus sinema salonları ilk hedef olarak konuldu. Maç çıkışı benim kaybolmam (bir insan kaybolurda selamsız a girer mi kazara...) nedeni ile 21:00 seasıan 21:03 te bilet alıp girebildik. Tabi benim kapıyı açıpta daha reklamlar var diyip dışarı çıkıp su alma rahatlığım da ayrı bir konu.
Maceralı kısmı geçerek filme gelirsek... George C. Wolfe nin yönettiği film Nicholas Sparks'ın bestzellır romanından uyarlanmış bir romantik-drama örneği. Başrol oyuncuları Richard Gere ve Diane Lane, Unfaithful filminden sonra tekrar bir araya geliyorlar. Riçırt(tanıdık geldi bu yahu. poli ye saygılar) cidden yaşlanmış bu arada. Gıdığın sarkması fena. Bir de filmin ilk 20 dakikasında hiç gülmeyince nolmuş bu adama diyorsunuz. Sonrasında güldükten sonra da duygular kıskançlığa dönüyor. Ne de olsa abimiz tam 59 yaşında! Bu filmde çok yer almasa da Christopher Meloni meraklıları tarafından OZ dizisinden hatırlayacaktır. Chris Keller karakterini diziyi izleyenler anımsayacaktır. "Oz didn't make you a bitch. You were born one." gibi özlü sözleri sarfedip Sister Pete 'e "Show me your tits." diyebilen, öldürmekten ve sevişmekten çekinmeyen saf beyazlardan bir abi(?)mizdi işte. Neyse bir gün fırsat olursa OZ yazısı da yazarım umarım. Filmimizin sorunlu küçük kızı Mae Whitman 'ın sesi tanıdık geliyor diyordum film boyunca. Gece eve döndüğümde hatırladım. Avatar : The Last Airbender animasyon dizisinde Katara'yı seslendiriyormuş evladımız.
Film başlangıç olarak eyvah klasiklerden biri daha dedirtirken filmin büyük kısmının geçtiği okyanus kenarı apart otel evi görmem ile nefes almamın yavaşlaması ve perdeye kilitlenmem bir oldu. Her ne kadar sonradan "ulen değer mi böyle risklere" dedirtsede hayatımın hayali okyanus kenarı ev olayının abartılmışını görmek nasip oldu bu film sayesinde.
Filmi genel olarak değerlendirmek gerekirse ben oldukça beğendim. Film arasını hemen 20 dakika sonra vermelerine rağmen ikinci yarı inanılmaz hızlı geçti. Böyle duygusal ve zaman zaman yavaşlayan filmlerde böyle bir his verebilmesi oldukça başarılıydı. Filmin sonunda ki beklenmedik olaylar da etkisini arttırdı filmin. Giderken yanınızda ufak bir selpak olsun. :)
Bir ufak kelamda sinema salonu için. İlk defa gittim Tepe Cinebonusa. Salon eskiydi biraz. İlginç şekilde gittiğimiz salonda koltuklar sağ taraf itibariyle duvara bitişikti. Koltuklarımız o tarafta olduğu için 10 kişiyi ezmek, pardon önlerinden geçmek zorunda kaldım. Ses ve görüntü bir iki defa oynadı bir de. Onun dışında ekstra bir durum yoktu. Sanırım gençtürksel nedeniyle oldukça da kalabalıktı. Filmin ikinci yarısı boyunca gülen, telefonla konuşan ve bilumum şeyler yapan insanlarda neyse ki uzağımdaydı diyerek konunun başında ki dezavantajlara da biraz açıklama getireyim. Böylece de ilk sinema yazımızı da yazmış bulunmaktayız. Biraz ara verdiğim yazılara da döndük yeniden efendim.