30.09.2008

Converse Modası (?)

Beyaz Converselerden bugünkü çizme modellere geçiş mücadelesi midemi bulandırmaya başladı iyice. Zamanının asi ve aykırı ruhunu temsil eden, Larry Bird efsanesinin sürüklediği Boston Celtics zamanının simgelerinden olan Converse artık "şekil" kaygısı içeren insanların, türbanlı kızların, komunizme hayır nidaları atanların, kısacası alakalı ve alakasız olmak üzere bütün gençliğin tabanlarını korumakta ne yazık ki.
Çocukluğumuzda severek giydiğimiz yırtık pırtık converseli fotoğraflarımdan utanır hale gelmekte varmış bu hayatta. Nerde o çamaşır makinesine attığımız zaman bile o geçen kısa süreda ya birşey olursa korkusuyla azap dolu bekleyiş yaşadığımız günler.. İplerini birbirine bağlayıp boynumuzdan astığımız kumsalda yürüdüğümüz güzel günler..


Dönüm noktalarından en keskini Nike'ın Converse markasını almasıyla gerçekleşti. Daha önce 4-5 klasik, all-star ve basketbol modelleri olan marka bir anda binlerce çeşitle piyasaya girdi. Böylece her tarza her insana hitap ederek tüketici yelpazesini genişletti. Bu arada dur durak bilmeden fiyatı da artmaya devam ediyor. Special Edition adı altında fiyat arttırma politikalarından geri kalmıyor tabi arkasında Nike olduktan sonra pazarlamasında. Girişte konu ettiğim çizme, topuklu, hede hödeli modellerle artık bambaşka bir boyuta geçmiş durumda markalaşma. Hem Anarşi simgeleriyle hem de günümüzün popüler ikonlarıyla bir markayı satmak gerçekten tez konusu olabilecek bir düzeyde.


Bu markalaşma ve Nike'ın altına girme projesinin getirdiği başka bir yenilikte tabii ki taklitçilik ve ucuz işçilik gerçeği. Böylece Converse sahibi olmayan insan kalmadı ortalıkta. Aykırı olmanın göstergesi olan marka ayırıcı olma yolunda emin adımlarla ilerledi en azından Türkiye pazarında ve "piyasa"sında. Pazar demişken bildiğimiz salı pazarında da Converseler tezgahta kiloyla gitmekte artık.

Sanallaşan dünyanın getirdiği modalardan birinin de kurbanı olmaktan kurtulamaması şaşırtıcı değil tabii ki. Feysbuk, yonja benzeri sitelerde artık her 3 profilden birinde görebileceğiniz converse fotoğrafları aslında anlatmak istediğim bütün herşeyi çok net şekilde açıklıyor. Bütün gençliğin sözde isteği "farklılaşma" çabası içerisinde bu converse-sel "robotlaşma" gerçekten ilginç.

Beyaz yırtık converselerini özleyen yeni "adidas" sever...

29.09.2008

Günler Geçerken

Güneşin seyridir aslında bir gün süresi sadece. Doğudan basladığı rotasının batıdan devam etmesidir. Ya da bu bize öğretilendi bilmem kaç sene önce. Portakallarla örnek gösterilen bir ilkokul hatırası sadece.
Güneşin doğuşunu da batışını da görmez oluyor insan bir süre sonra hayat koşturması altında. Gittikçe daha fazla koşarken farketmiyor vaktinin geçtigini hala doğumgünlerini yılbaşılarını kutlarken. Kafasını kaldırmaya vakit bulamazken düşünemiyor ben ne yapıyorum ya da neresindeyim bu hayatın şeklinde.
Günler geçiyor.Aylar takip ediyor. Arkasında da yillar geliyor hiç beklemeden. Küçükken hayalini kurduğun yaşlara geliyor insan eksik saç telleri ve kaybedilen umutlarla. Ne eskisi kadar saf ne de eskisi kadar mutlu. Sadece bugün ve yarın var artık hayatımızda. Ne gelecek düşünme sınırlarında ne de biz gelecekte bir pozisyondayız kafamızda. Güzel günlerdi çocukluk zamanları der çoğu insan klişe bir laf yaratarak. Nedir bu güzelliği sağlayan acaba diye düşünmeden. Dünya sadece oyundan ibaretken mi toz pembeydi acaba ya da bir elma şekerinin altında mi yatıyordu mutluluk. Biz mi kandırıldık elma şekeriyle yoksa biz mi kandırdık dünyayı mutlu olarak. Peki bugün bir elma şekeri ne katıyor hayatımıza koşarken dünyanın hengamesinde. Kandırabiliyor muyuz hala dünyayı yüzümüzde gerçek içten bir gülümsemeyle hiçbirsey düşünmeden kaygısızca. Ne mutluluk var ne de umutlar artık. Sadece anlık duygular gelip geçen, bir güneşin doğudan batıya yol alması gibi.
Hayatta ki koşturmacada bir an olup kafayı kaldırınca düşünmeye başlıyor insan sanki kurtulmanın bir yolu varmış gibi bu dünyanın düzeninde. Alışamadığını farkediyor bu dünyaya bu dünyanın yalanlarına. Denizleri düşünüyor yetmiyor okyanusları. Güneşi rotası belirleyen bir gemide yer almak istiyor bir an yanına hiçbirşey almadan. Sadece ilerlemek değil mi bu da dünyada yer aldığımız piyonluk görevinde olduğu gibi. Bazen birileri sizi feda eder bir kale sahibi olmak için satranç tahtasında. Bazense boş yere gidersiniz tahtadaki taşların azalmasından başka bir değişiklik yaratamadan.
Günler geçerken ben düşünmeye çalısıyorum hala kendime inat. Pes etmek istemiyorum sonucu belli bir oyunda olduğumu bile bile. Bıktığımı farkediyorum bana yüklenen misyondan bu misyondakilere ayak uydurmaktan. Karakter sahibi olmadan ölmekten korkuyorum bu dünya denen oyunda. Günler hala geçiyor arkamda benle ilgili akıllarda kalan tek şeyin tükettiğim nefes olarak hatırlanmasından korkarak.

21.11.2006
X

Just a Dreamer..



i am a dreamer but when i wake,
you can't break my spirit - it's my dreams you take.
and as you move on, remember me,
remember us and all we used to be
i've seen you cry, i've seen you smile.
i've watched you sleeping for a while.
i'd be the father of your child.
i'd spend a lifetime with you.
i know your fears and you know mine.
we've had our doubts but now we're fine